Şimdi daha fazla uzatmadan şiirin hikayesine geçiyorum :) Şiiri bir ilhamdan dolayı değil zorunluluktan dolayı yazmaya başlamıştım. Yanlış hatırlamıyorsam 18 Mart yarışmasıydı. Türkçe öğretmenimiz zorunlu tutmuştu. Şimdi değerli hocamın değerini anlıyorum. Bu yarışmayla birlikte şiiri sevmeye başladım. Eğer bunu görüyorsa kendisine teşekkür ediyorum :) Benim kafamda yoktu bu şiiri yazmak, yazmayacaktım aslında. Sonra ablamla kavga ettik işte şöyle de böyle de. Nedenini hatırlamıyorum. Sonra hani halıyı izleme faslı falan olur ya öyle oldu annem kızıyor işte ben de dedim benim ödevim vardı sonra konuşalım. Yani bir nevi ödevi azardan kaçmak için yapmaya başladım. Oturdum ilkten normal bir şiirdi. 2 kıta olarak düşünmüştüm. Sonradan ne kadar uzun yazarsam o kadar geç azar işitmeye devam ederim diye düşünerek uzattıkça uzattım şiiri. Bu kısımda anneme ve ablama da teşekkür ediyorum. Çünkü kavga etmemiş olsak şiiri yazmayacaktım bile. Ayrıca böyle bir şiir insan mutluyken yazılamaz diye düşünüyorum. İşte her neyse şiiri yazdım, annemlere okuttum falan beğendiler baya. Okula götürdüm hoca sırayla okutturuyor. Bende baya heyecanlıyım haliyle. Şimdi sıra bana geldi, okudum şiiri hocamız ilkten bir şaşırdı. Sen yazdın değil mi falan dedi. Haklı da. Her şiirini 2 kıta yazan çocuk oturmuş 9 kıta şiir yazmış, ben de olsam ben de şaşırırdım. Neyse işte topladı hocamız bunları. Şimdi 18 Mart günü işte dereceler açıklanıyor. Bizim okulda da o zamanın 8 leri çok iyi yazıyor ben derece beklemiyorum. Olursam da üçüncü olurum diyorum. Sonra açıklamaya başladılar. İşte üçüncüyü söylediler. Ben değilim haliyle. Benim de umutlarım söndü. İkinciliği imkansız görüyorum. Sonra söylediler ikinciyi. AHA BEN! diye bağırdığımı hatırlıyorum. Çünkü ilk madalyamdı o benim. Çok ilginç bir duyguydu. Sonrasında arkadaşlarımın yanına geri döndüm sahneden sonra. Böyle madalyayı ellemeye çalışıyorlar falan ilginç bir şeydi :) Evet, şiirin hikayesi böyleydi :) Şimdi aşırı fazla uzattıktan sonra şiire geçiyorum :)
Seyit Onbaşı
Sakin bir sabahtı,
Sanki savaşın içinde değilmiş,
Sanki kimse birbirine düşman değilmiş,
Sanki, savaş sona ermiş gibi sakin.
Birden ufukta zırhlılar göründü,
Hepsi, birbirinden güçlü,
Birbirinden gösterişli zırhlılar.
Bunlar, düşman zırhlısıydı.
Ateş kustular tüm tabyalara,
Susturdular tümünü,
Ama, biri vardı susturulamayan,
Bu, Seyit Onbaşı' nın tabyasıydı.
Az sonra, bu tabya da susturuldu,
Düşman, kutlamalara hazırlanıyordu.
Tabyadaki herkes kuma gömülmüş,
Çoğu şehit, kalanı ağır yaralıydı.
Bir Mehmetçik vardı ki,
Tabyanın, en güçlülerinden biri.
Seyit' ti bu Mehmetçik,
Kaldırdı koca gülleyi.
Vatan elden gidiyor,
Buna izin veremem, dedi.
Bütün gücünü toplayıp,
Yürüdü merdivenlere.
Sanki üç değil, üç yüz merdiven vardı.
Ama Seyit zorladı kendini,
Çıktı tüm merdiveni.
Bismillah, dedi topa koydu gülleyi,
Topa sarıldı, hadi batır şunu dedi.
Ateşledi koca gülleyi.
Gözlerine inanamadı,
Batıyordu Ocean dedikleri,
Önce alev aldı güvertesi,
Sonra boyladı boğazı kendisi.
Mehmetçik böyle iken,
Vatandan hiç olunur mu,
Gideceği yer cennet iken,
Ölmekten korkulur mu ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder